HABERLER
Bir komünist şair Nâzım Hikmet’e 61. ölüm yıl dönümünde saygı…
ŞAİR ŞİİRİNDE YAŞAR!
Şairler de ölür. Şiir ölmez ama. Ama şairler dimdik ölür. Şiir ölmez ama. Şairler erken de ölse geç de dimdik durur, bir kavak ağacı gibi dimdik. Şiir ölmez ama. Nâzım Hikmet öldü ama. Şiiri ölmez ama. Nâzım Hikmet direnmelerin, dirilişlerin bağrında öle-kalka, veda etti bu dünyaya. Ama dirildi şiiriyle. Yaşadığı dönemden daha çok aramızda şiiriyle.
O asi bir nehir gibi, benliğini bir mitralyöz gibi kullana kullana gitti. O veda ettiğinden beri, şiirleri, o asi nehir, akıp duruyor Türkiye’de ve yeryüzündeki her kara parçasında…
Karikatür, Nâzım Hikmet’in ödün vermez kardeşi de dünyada değişim için, kötülüğü iyilikle değiştirmek için, yoksulluğu emeğin hak edişiyle değiştirmek için, cehaleti eğitimle geriletip değiştirmek için var oldu hep. Çünkü keskin çizgi sanatı, has çizginin sanatıdır. Has çizgideki bu doğurganlık, alnını yukarda tutmalar tam da Nâzım Hikmetçe,
“Alnı yukarda
kırmızı boyun atkısı rüzgârda,
yürüyor.
Yürüyor adım adım
Yürüyor ağır ağır
yürüyor…
Rüzgâr deniz gibi köpürüyor
esiyor deniz rüzgâr gibi.
Akıyor iki yandan ışıklar
düşen yıldızlar gibi.”yi çağrıştırmıyor mu?
Nâzım Hikmet’in yozluğa, eşitsizliğe, baskıya prim vermeyen öz kardeşi karikatür, onun için, Nâzım Hikmet şiirleri gibi rahatsızlık vermiştir egemenlere…
“Sandalyenizi uçurumun kenarına yaklaştırın, size bir hikaye anlatacağım,” demez mi usta yazar Fitzgerald. Peki, Nazım Hikmet uçurumun kenarında durarak, ezilenlerin hikayesini, özgürlüğün hikayesini, şiir olarak yazmadı mı? O uçurumun kenarında yaşadığı zaman, uçurumun kıyısına yaklaşabilenler pek yoktu. Ama karikatür o netameli günlerde, yani Nâzım Hikmet’in uçurum kenarında başını uçurma çivilediği, uçurumlara tirat çektiği o günlerde de vakur ve onurlu bir tutumun içerisindeydi.
Uçurum dedik. Cemal Süreya uçurum ve Nâzım Hikmet’i “Uçurumda Açan” şiirinde ne de güzel bir araya getirmekte değil mi?
“Divan, Nâzım Hikmet, İkinci Yeni
Kaç gündür adını düşünüyorum
Ne demiş uçurumda açan çiçek?
Yurdumsun ey uçurum!”
Aslında uçuruma sürüklenmiş, uçurumlaştırılmış bir yurdu göğsünü gere gere sahiplenmek ancak Nazımca mümkündü. Ve o da bunu Nazımca yaptı zaten.
Şimdi, şairin ölüm yıldönümündeyiz yine… O uzak topraklarda dinlenmeye çekilmiş bedeni, yurdunun acılarını her duyuşunda titriyordur. Bundan eminiz. Çünkü, ona yakın, onun kanından olan karikatür, kara bir örtüyle üstü örtülmüş ve ucubeleştirilmiş bu yurt için öfke seline kapılırken neyi hissediyorsa, Nâzım Hikmet de onu hissetmektedir.
Şair nerede yaşar? Elbette şiirinde. Şiir nerede yaşar elbette dillerde ve gönüllerde. Nâzım Hikmet adı şiir olarak kalıplaşmış, deyimleşmiştir denilebilir. Elbette o ülke ve umut büyütmeyi amaçlayan şiirleri için bedel ödedi. Hapishaneler ikinci adresi oldu. Yılmadı, yıkılmadı. Kalbini ışıl ışıl tuttu. O aslında belki mahpus damlarına düşmüşler için söylemiş görünse de, gerçekte, bu ülkeyi boydan boy koca bir hapishaneye çevirmişlerin tel örgüleri arasında yaşayanlara “kararmasın yeter ki /sol memenin altındaki cevahir…”dedi.
Karikatür, doğal bir refleksle, her türden bağnazlığa, zorbalığa, haksızlığa, dilsizliğe sürüklenmiş milyonlara dil olarak şairin dediğine uyarak, sol memesinin altındaki cevahiri karartmadı…bunun için derin sessizliğimizde saklı kuvvetimiz var.
Nâzım Hikmet, ustaların ustası…sen gittin gideli hala bahar uğramadı bu ülkeye, mavi boyalı gökler uğramdı bu ülkeye…ama bir gün ama bir gün ama bir gün…
Metin PEKER
Karikatürcüler Derneği Başkanı
Kadir Doğruer – Türkiye
Ali Husain Al Sumaikh – Bahreyn
Bülent Karaköse – Türkiye
Igor Smirnov – Rusya
Liviu Stanila – Romanya
Luis Carlos Fernandes – Brezilya
Şevket Yalaz – Türkiye
Pedro Silva – Portekiz
Zafer Temoçin – Türkiye
İbrahim Tuncay – Türkiye