HABERLER
Bir Çizgi Emekçisi, Tonguç Yaşar
1932’de İstanbul Kasımpaşa’da, Hacıhüsrev mahalllesinde dünyaya gelen Tonguç Yaşar’ın Bulgaristan göçmeni annesi hastanede hemşire olarak görev yapmakta, Romanya göçmeni babası ise Hal’de çalışmaktadır. Ailesinin maddi imkânsızlıkları nedeniyle, 1’nci sınıftan sonra Beyoğlu Lisesi’ni bırakıp Babıali’de bir mücellithanede çalışmaya başlar. Sebilürreşad dergisinin abone, matbaa ve cilt işlerine bakan, ortalığı silip süpüren odur. ‘‘Sonra ne olduysa herşey karikatür çizmemle başlamamla oldu. Ufkum genişlemiş, fikirlerim değişmişti. Artık her şeyi gerçekçi bir görüşle görmeye düşünmeye başlamıştım’’ diye anlatır.
‘‘İlk karikatürlerimi Hatçe Hanım teyzenin duvarlarında, okuldan yürüttüğüm renkli tebeşirlerle çiziyordum. Fakat bu binanın ileride istimlâk edileceğini sezip, kendime Babıâli’de duvarlar aramaya başladım.’’ diyerek; ince bir ironiyle sınırların, kalıpların ona yetmediğini söyler. Komşu teyzenin duvarıdan, Babıâli’deki duvarlara doğru yönelmiştir ama kendisini Babıâli’ye teslim etmeden çizigisini, sanatınını arama, bulma yoluna koyulmuştur. Şöyle tarif eder: ‘‘Günlük ya da haftalık ta çizdim. Ayrısı yok bunun, çizer bu gibi yayınlarda çalışma zorunluluğu duyduğu an bağımlı kılar kendini, denetimi kabullenmektir bu. Öyle ki, giderek bu denetim alışkanlığı öz denetime dönüşür… Kuşak olarak sanırım ’50 Kuşağından’ olarak anılıyorum. Oysa önemli olan çizginin yaşıdır, çizgi özgünlüğü ile kendine süre saptar.’’
…
‘‘Tonguç’a göre elbette ki, hangi kitap olursa olsun, okunmalıydı. Ancak, çağdaş, gerçekçi yapıtları okumadıkça kendi kabuğumuzu kıramaz, tabulardan kurtulamazdık… John Steinbeck’in yasaklanmış olan Gazap Üzümleri ile Bitmeyen Kavga kitaplarını onun sayesinde gizli gizli, soluk soluğa heyacanla okumuştuk. Hele Tonguç, yıllardır merak ettiğimiz Kapital’i getirince, titrercesine üstüne kapanıp okumaya başladık.’’ 1950’lerde Kasımpaşa’da bir bekar evinde tanıştığı 20’li yaşlardaki Tonguç’u anlatan bu satırların yazarı, işçi Fehmi Özkök, Tonguç Yaşar ve karikatürist arkadaşı Yalçın Çetin, 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’ne üye olurlar.
Onun işçi karikatürlerini görmüşsünüzdür. Sömürgeni temsil eden adama oranla, oldukça büyük, güçlü kuvvetli olarak çizilmiş bu simge, aslında toplu halde bir gücü, işçi sınıfının gücünü temsil etmektedir. Kimi zaman yumruklarını cebine saklayan, kimi zaman masada yemek yiyen sömürgene bakan bu iri cüseli sakin adam; gerçekte, kendisine yönelen silah tehtidini susturabilecek, prangalarını kıskaca alıp kırabilecek güçtedir. Tonguç onu, ‘’yere serildiğinde küçücük bir güvercininin taşıdığı zetin dalıyla hayat bulabilir’’ bir narinlikle resmetmiştir. O koca gövdeye rağmen, onda kabalık ve hoyratlık hiç yoktur. Tonguç’un karikatürleri sadece ‘‘Emek en yüce değerdir’’ hatırlatmasıyla kalmaz. ‘‘Emek, kendisini tusak edenlere karşı en büyük güçtür’’ der, aynı zamanda.
İşçi karikatürleri; Tonguç’un kişiliği ve düşünsel varlığıyla birebir özdeşen çizigisinin en belirgin örnekleridir diyebiliriz. Emekle var olan hayata özgün bir pencere açar, kırmadan, dökmeden incelikle söyler, yüze vurur. Çizgileri, kendi varlığını yansıtan bir çizgi emekçisinin notları gibidir.
Tonguç, kendisi gibi bir işçi ailesinin altı çocuğundan biri olan Yalçın Çetin’i şöyle anlatır: ‘‘Karşılıklı mahallelerde otururduk Yalçın’la. O Piyale Paşa camisinin ayanındaki evde, ben Hacıhüsrev’de. İki tepe mahalle arasında dere akardı. ‘Kasımpaşa Deresi’…. Yalçın’ı tanıdığımda Piyalepaşa futbol takımının kalecisiydi, karşılıklı top oynardık. Unutmadığım bir resimdir. Kısa pantolon üstüne uzun kollu, boğazlı, vücuduna bol gelen, yeşil renkte bir kazak giyerdi. O sıralar Yavrutürk’e karikatür çizdiğini söylerdi. Birlikte Hafta Dergisi’ne karikatür götürüyorduk. Birçok dergi ve gazetelerde çizdik, en uzun birlikteliğimiz Akababa’da oldu. O günlerde yasak yayınlar arasında olan John Steinberg’in ‘Bitmeyen Kavga’ romanını evlilik hediyesi olarak vermiştim. Nasıl gizlediğini sorduğumda, ‘Gelin odasının başucunda duran Kuranı Kerim kılıfının içinde’ demişti. …yaşadıklarından ve okuduklarından edindiği birimlerini ve sanatçı duyarlılığını içinde yetiştiği sınıfı için kullandı. Halkının mutluluğu için çizdi.’’
İstanbul’un yoksul bir semtinden yola çıkıp, kendi kendini var eden, emekten başka hiçbir sermayesi olmayan ustalarımızı; Tonguç Yaşar’ı ve Yalçın Çetin’i sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Murat Özmenek
Fotoğraflar: Muhittin KÖROĞLU